1 Temmuz 2009 Çarşamba

Evimizin “Yeni” Kokusu


Elimde alisveris filem ve dirsegime takılı poşetlerle sağ elimi sol omuzumdaki çantama daldırıp anahtarlığımı arıyorum, her zamanki gibi çantanın diplerinde - ve ben olduğum yerde tırtıl gibi kıvranarak ona ulaşmaya çalışıyorum! (Altan şu anda yanımda olsa muzurca gülümser ve bir “yine mi?” bakışı atardı.) Sonra kapıyı aralıyorum ve o çok sevdiğim koku beni karşılıyor, evimizin “yeni” kokusu. Taze döşenmiş seramik, lake cilası, silikon bazlı boya ve hafif talaş karışımı, ılık ve davet edici koku beni yavaşça sarmalarken yüzüme hafif bir gülümseme yerleşiyor – sonunda evimizdeyiz!

Dün yogaya gitmek için taksim metrosunun yoğun trafiği içinden fırlayıp kendimi Kazancı yokuşuna bıraktım; bizim otoparkın yanından geçtim, kasaba- manava bir göz atıp inmeye devam ettim. Naylon süzgeç, tahta kaşık ve maşa aldığım yaşlı amcaya selam verdim, sonra arkamızdaki inşaate bakakaldim, bir ayda 3 kat daha çıkmışlar. Tabi pizza reklamına bakarken basıp ayağımı burktuğum çıkıntıya da bir bakış attım, sonraki 3 hafta alçıda nasil kıvrandığımı, ve inatla yoga yapmaya, yürümeye çalıştığımı, doktorun alçıyı çıkarırken “Naaptın, maratona mı katıldın? Bu kadar paralanır mı bir alçı?!” deyişini hatırladım..Yokuş aşağı yürürken, Ülker sokak’taki 9 aylık maceramız gözlerimin önünden geçiverdi, bu yokuşu her gün kaç kere inip çıkıyordum ve o küçücük, 40mt2’lik ev nasıl da bizim yuvamız oluvermişti. Geçici de olsa, yuva.

Şimdi yerleştiğimiz evimize evlenirken girmekti niyet – ama hayat bu ya, planladığımız gibi olmadı. Edepsiz (ah daha neler derim de..) kiracılarımız, 6 ay kala haber vermemize rağmen çıkmamakta direndiler ve bir de üzerine para istediler. Kiracıyı koruyan kanunları, bazı insanların ne kadar yüzsüz olabileceğini, çevremizde kaç kişinin “dövelim şunları” diyebileceğini (ciddi ciddi), ama ikimizin de inatla hukuksal süreci tercih ettiğini(fazla mı safız?), planların her zaman yolunda gitmediğini, ve bir geçici çözüm bulmamız gerektiğini öğrendik.. Geçici çözüm Ülker sokak’taki evdi, tabir-i caizse küçük bir kutu gibi olan, ve kendi alanı olmasına alışık iki kişinin birlikte biraz sıkışacağı bir yer. Terbiyesiz (ah bu bile az ..!) kiracılarımızla işi çözemeyeceğimizi anlayınca benim de Altan’in da eşyalarımızın ancak 1/3’ü ile tıka basa dolan minik evimize girip, yarı ikinci el, yarı ödünç eşyalarla ortak yaşamımıza adım attık. Tabi ilk aylar biraz zorlanmadık değil; bir tencereye veya ayakkabıya ulaşmanın, gerektiğinde biraz mesafe yaratmanın, yoga yapacak alanı bulmanın, veya mutfağa iki kişi girebilmenin mümkün olmadığı minik evimizde nefes almayı öğrenmek zaman aldı.

Tüm bu sıkışıklık ve sığamama içinde, bu duruma içsel olarak direnmenin ve tepki vermenin anlamsızlığını farkettiğimde duruldu herşey. Oradaydık, o durumun içinde, herşey olması gerektiği gibiydi, bana düşen bunun, akışın, olanın içinde kalmaktı. Ve ev güzelleşmeye başladı, ben eve tüm enerjim ve gayretimle sarıldım, Altan’la birlikte evi şifalandırmak için orada bulunduğumuza inandık ve ev sanki bizi dinliyormuşcasına dengelendi, güzelleşti.. Aşağı kattaki kavgacı komşunun bile sesi kesilmeye başladı. Sabahları eksik olmayan kuş sesleri ve alışılmış bir sıcaklıkla geçti koca kış, ve biz rahatladıkça herşey rahatladı.

Bahara kucak açmadan belli oldu kiracıların çıkacağı, ve bahar boyu yıkım, kırım, tadilat, mobilya derken, yaz başında girdik daha kaç ay böyle “yeni” kokacağını bilmediğimiz evimize. İnsanın yuvasını ince ince yaratmayı, ona emek ve bütçe ayırmayı, gözünün önünde şekillendikçe neşelenmeyi, biraz sahiplenme, biraz adiyet ve güvenle dolu bir sıcaklıkla yerleşmeyi bunca seveceği aklıma gelmezdi. Şimdi bir yaz akşamı, kanepeye yayılıp, Katie Melua eşliğinde birşeyler yudumlamak, ya da mutfakta birlikte yemek hazırlamak, dilediğimizde ayrı köşelerde film ve kitaplara dalmak, alana yayılmak ve eve her girişimde bu kokuya şaşırmak çok hoşuma gidiyor. Uzun ve yorucu bir yolculuğun sonunda limana varmışız gibi hissediyorum. Ve bu evi yavaş yavaş, neşeyle, keyifle, merakla yaşamak, her köşesine bize ait birşeyler yerleştirmek istiyorum.

Küçük evimizi boşaltmak günler aldı, son kolileri de çıkarıp anahtarı teslim edeceğimiz gün dönüp baktık ve eve teşekkür ettik, bize bunca zaman yuva olduğu için. Gözlerimiz nemlendi biraz, garip bir duyguydu, 9 ay için de olsa, orası evimizdi. Hoşçakal dedik ve kapıyı çektik. Artık Kazancı yokuşundan ne zaman insem, daima bir bağ hissedeceğim, biliyorum...

Şimdi bilgisayarımı kapatıp, alışveriş ve banka işleri için dışarı çıkmalıyım, sonra akşam vereceğim derse hazırlık var. Ders sonrası için planlarım kocaman bir karpuz ve light beyaz peynirle salonun bir köşesine yerleşmek - her ne kadar yaz akşamları insan kendini dışarı atmak istiyorsa da, bizim canımız bu ara evde takılmak istiyor!

Keyifli yaz akşamları dilerim!

Deniz

2 yorum:

  1. Emek harcandıkça daha bir benimseniyor değil mi.. hep güzelliklerin yaşandığı sıcakcık bir yuva olarak kalsın güzel evin.. :)

    Sanem

    YanıtlaSil
  2. Ben de kapinizdan girmis gibi oldum Denizcim, bir nefes ferahlik geldi okudukca, iyi ki paylasmissin! :)

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails