10 Haziran 2010 Perşembe

sorun yok


Yürüyerek kahvaltı edilir mi? İdeallere uymasa da, Komşufırın’dan ciabbata üzeri zeytin/peynir ve yanında limonata alıp, günlerdir yağan yağmurun ardından ilk güneşli günde mavi babetlerle yürüyorsan pekala edilir! Hele de uzun ve karmaşık bir rüyadan uyandıysan, kimi ve neyi kurtarmaya çalıştığını hatırlamıyorsan, yine de kalbinin derinlerinde bir kurtarıcı hissi kımıldıyorsa, ama kendine kahvaltı hazırlayacak kadar bile gücün yoksa, perdeyi araladığında parıldayan güneşi gördüysen ve bir an önce onu teninde hissetmek istediysen, işte o zaman bir elinde ciabbata, bir elinde limonata, güneş gözlüklerinin altında mobil kahvaltını mideye indirirsin. Mistik ve yorucu rüyanı, gece bir anda dökülen sebepsiz gözyaşlarını, ve içine uyandığın “hayat ne kadar büyük” düşüncesini – yarı korku, yarı merakla yoğrulmuş – ardında bırakarak..

Nasıl son üç dört gündür sebepsizce yaşamla dolup taştıysam, dün akşam da aynı beklenmedik hızda yavaşladığını hissettim içimdeki güçlü makinanın. Sanki bir adım geriye çekildi cesaret, biraz sesi kısıldı coşkunun, belli belirsiz bir keder, bir sebepsiz korku yayıldı içime. Sonra bedenin sigorta sistemi devreye girdi, ruhum yıkandı, içim boşaldı, kendimi bıraktım hıçkırıklara. Tıpkı biriken gerginliği,travmayı boşaltırken hayvanların titremesi gibi, biriken ve yüzeye çıkmayan duygular da kimi zaman ağlayarak boşalıyor..

Kelimenin tam anlamıyla o boşluk hakim olduğunda içime, sakinledim, yumuşadım. Hayatın heybeti, bedenin zekası, herşeyin daha büyük bilincin dalgalarıyla akıyor olması, kendi küçük direnç ve yoksayma mekanizalarımız göründü bir an için gözüme. Anlamak isteğim kayboldu. Sadece durmak, dinlenmek ve düşünmemek için izin verdim kendime. Ardından ikinci turuna girdiğim Osho’nun “Çocuk” kitabının sayfaları arasında dolaştı gözlerim, ve yastığıma gömülüp diğer tarafa geçtim..

Yaşamın, ruh halimin, eğilim ve hislerimin “ben” diye adlandırdığım bilinçten bağımsız hareketini artık savaşmadan izlerken, spontane güne daldım. Yürüyerek kahvaltımın ardından gün önümde açılıp kendi tekliflerini sunmaya, patikalarını açmaya başladı, ben de önümde açılan yollara içgüdüsel adım atmaya başladım. Planlamaya çalıştıkça zorlaştığını görünce bir defa daha, bıraktım kendi yoluna aksın diye. Hayatın bir “yapılacaklar listesi” olmadığını karnımın orta yerinde hissettikçe, çok kısa bir süre öncesine kadar neden bu listeye o kadar yapıştığımı, neden bunu çok yaşamsal sandığımı, kısacası kendi kendimi anlayamaz hale geldim! Şu an, yine hiç mi hiç ifade edemediğim bir his içindeyim, baktığım, gördüğüm herşeyde hayatı kutlama hissi var. Hayatın büyüklüğüne, sınırsızlığına, kendi yoluna bir eğilme var. İnsanların gözlerinin en derinlerindeki gerçeğe, cana, yaşama saygı var. Yüzeyde yaşadığımız göstermelik paylaşımlar ve sosyal gereklilik kapsamındaki davranışlardan derin bir sıkıntı var. Bir an önce herşey gerçek oluversin, herkes gerçeğini ifade etsin, gerçek duygularıyla yaşasın, dokunsun istiyorum. Gerçek olmak, yüreklice söyleyivermek. Ve söyleyiveriyorum da bir çırpıda: “En çok istediğim şeyler, arka planda en ödümü koparan şeyler aslında!”:

Tartısız ölçüsüz içimden geçeni söylemek, inanmadığım şeye inanıyormuş gibi yapmamak, istisnasız dürüst olmak! İçimden aktığı gibi ders vermek, insanların beklentilerinden bağımsız olmak, içimden gelmedikçe yakınlaşmamak! İnatla kurumsal formata girmemek, gerekenleri değil - sadece içimin onayladığı işleri yapan bir işletmeyi sürdürmek! İçime doğru gelmiyorsa, ailem de olsa, dostum da olsa, kıvırmadan, yumuşatmaya ve inceltmeye uğraşmadan “katılmıyorum!” demek! Çocuk sahibi olmaya karar vermek, hamile kalmak, doğal doğum yapmak, bir anne olmanın sorumluluğunu almak!! İstiyorum, ve korkuyorum..! Herkes korkuyor. Korkmuyormuş rolüne yatıyoruz ama tavrımızda, bedenimizde, kalıplarımızdaki değişim, içten içe ödümüzü koparıyor. En çok söylediğim, anlattığım, derslerime, sohbetlerime serpiştirdiğim şeyler, aslında en çok geliştirmeye niyet ettiğim şeyler. Sana, ona söylerken kendime söylüyorum aslında. En kendimden emin söylediğim şeyler, fondaki perdenin arkasında dizlerimi titretiyor aslında. İşte gerçek. Ve güzel haber, bunda bir sorun yok. Korkmakta bir sorun yok. Ama korkunun akışı durdurma gibi bir etkisi yok. Benim korkuyla, korkunun varlığıyla rahat etmeyi, onun varlığını onurlandırmayı ve cesaret etmeyi seçme etkim var. Korkmakta bir tuhaflık yok. Hayat çok büyük çünkü, ve bizim derin koşullandırılmalarımız çok küçük. Hayatı alamıyor içeri. Alırsa da çarpıtıyor, ve işte korku orada çıkıyor ortaya. Çarpıtılmış algı, gerçeği olduğu gibi görememek, programlanmış zihin. Korku. Neyse ki ağlamak var, neyse ki dansetmek, sevişmek, şarkı söylemek var, koşmak, zıplamak, bağırmak var boşaltan. Neyse ki disiplinler var, doğru nefes almayı öğreten, kendini dinlemeyi, kendinle kalabilmeyi, her ne varsa olduğu gibi görebilmeyi, ve şu anın içinde rahatlamayı öğreten. Neyse ki aşk var, teslimiyet var, yoga var.

Güneş sanki 3 gündür İstanbul’u sarsan yağmura inat gittikçe yükseliyor, gök pırıl pırıl, hava bildiğin sıcak şimdi. Akşamın kederi, sabahın yorgunluğu, kahvaltımın kırıntısı kalmadı içimde. Gönlümden aramayı geçirdiğim birkaç dost, yazıp toparlayacağım birkaç sayfa, bedenimin bir an önce içine girip solumayı beklediği birkaç asana var. Bugün yin yoga dersim yok, yerine Şiddetsiz İletişim Tanıışma akşamı var. Bu defa ben de katılacağım, içimde serin ve kıpırtılı bir hevesle. Öğrenecek çok şey var, ve yeni bri anlayışın perdesini aralarken içim, tıpkı loş odanın perdesni aralayıp güneşle karşılaşırkenki coşkuyla doluyor. Bilgi, sözcüklerden süzülüp kalbime, bedenime indiğinde, daha sade, daha koşulsuz, daha katkısız bir yaşam için bir arpa boyu daha yol gidiyorum. Bilgi, saf ve güçlü ise, birey birey büyüyor ve yayılıyor, koşullanmaları kırıp, içeri biraz daha ışık alıyor..

Işığınız, güneşiniz, cesaretiniz bol olsun.
Deniz

resim: 'sower with setting sun' - Van Gogh

2 yorum:

  1. canım
    yine ne güzel ifade etmişsin... ben bu yazını bir arkadaşıma yollamak istedim ama beceremedim. sen fırsat bulursan yollayabilir msin? ya da bana yolunu söyler misin?
    koskocaman kucaklıyorum...
    hsonmezer@yahoo.com

    YanıtlaSil
  2. canım halam,
    en ustte address bar'daki url'yi kopyalayıp e-mail olarak gonderebilirsin:
    http://denizbaganozogul.blogspot.com/2010/06/sorun-yok.html
    veya yanda izleyicilerin biraz altında 'share this on Facebook' secenegi var, oradan paylaşabilirsin :)
    operim
    denizin

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails