8 Haziran 2010 Salı

güç

Yağmurda yürüyorsan ıslanacaksın. Haziran demeden botlarını giysen, en su geçirmez trençkotunu çeksen, sırt çantanı ve gövdeni mor şemsiyenin altında saklasan da, su senin zırhlarını delip geçmenin bir yolunu bulur; en azından İstanbul’da! En iyisi buna direnmek yerine, önlemini alsan da ıslanmaya hazırlan…

Suyun gidecek yer bulamadığı şehrimde sabahı Şişli’nin nehirlerinden geçerek açtım; evden çıkarken “acaba?” dediğim botlarıma çıkar çıkmaz şükrettim. Kulağımda “Wilco- Hummingbird”, bir elimde şemsiyem, bir elim cebimde, yağmurla tazelenen havayı derin çektim ciğerlerime, mırıltılarla şarkıya eşlik ederken yanımdan geçen bir taksinin beni sağ yanağımdan sağ ayak bileğime kadar yıkaması bir an canımı sıktıysa da keyfimi kaçırmadı. Yarı ıslak girdim stüdyoya, bu defa “Stretch- Why Did You Do It” çalıyordu fonda, çantamdan kırmadan getirmeyi başardığım 3 yumurtayı çıkarırken şarkıyı taksi sürücüsüne ithaf ettim içimden. Nasılsa normalde takılabileceğim aksiliklere, evimdeki eksiklere, sıkıcı olabilecek pek çok detaya sıkamıyorum canımı. Bu haftasonu katıldığım Bryan Kest Power Yoga Workshop’un da etkisi var bunda biliyorum. Son zamanlarda kendini bulmaya başlayan merkezlenme halime nazikçe dokundu bu çalışma. Üç saatlik yavaş, dayanım artırıcı, nefesin şiir gibi aktığı, bedenlerin sırılsıklam, farkındalığın son derece merkezlenmiş olduğu muhteşem dersin sonunda meditasyona geçmeden önce Bryan’ın söylediği bir sözle gözlerimden süzülen yaşlar ve göğsümden fışkıran o yoğun hissin de etkisi var biliyorum. Yaklaşık söyle bir şey söyledi (ya da ben böyle algıladım): -“Şimdi yoga yapmaya hazırsınız, içinizde daha fazla savaşacak bir şey kalmadığına göre..”

Bryan, yogadaki gücün nefes olduğunu, zihnin sakinliği olduğunu, kendini izlerken doğan şefkatli farkındalık olduğunu deneyimlememize alan verdi. Power Yoga’yı tamamen yanlış algıladığımı, o gücün başka bir güç olduğunu gördüm. Sayesinde asana uygulamanın, yoganın belki %1’i olduğunu, yeniden, derinden hissettim. Başarma itkisine karşı, bedenin sesini dinlemeyi tercih edebildim. Uygulamamı yumuşaklık, dürüstlük ve duyarlılıkla sürdürdüm. Bundan koptuğum anlarda, bazen dışarıdaki, bazen içerideki hocanın sesi beni tutup yeniden o iç hizaya getirdi. Tabi ki terledim de, zorlandım da, titrediğim ve bacağıma kramp gireceğini sandığım anlar da oldu, sınırın etrafında bir dansa dönüştü ders. Bedenim durup dinlenmezsem incinebileceğim sinyalini verdiğinde durdum ve dinlendim. Ama zihin ‘yeter artık bitsin bu poz’ dediğinde nefese geri döndüm, ve kendimi nefese bıraktım, devam ettim. Gücün, kimi zaman yeni bir kas grubunu keşfetmek, kimi zaman kendi zihnindeki sınırını geçme cesaretini göstermek, kimi zaman ise iç sesine ve o ana tümüyle teslim olabilmek olduğunu, yarı titreyerek, yarı iç çekerek, huzur ve keyif içinde hissettim. Çünkü yoga bir savaş hali değil, yoga bir ‘evet’ hali.

Ustaların söylediği gibi- uygulamanızda hiç zorlanmazsanız, nasıl gelişebilirsiniz? Sizi sınırınıza götüren bir uygulama değilse, zorluğun, sıkıntının içinde rahat bir nefesle ve sakin bir zihinle kalabilmeyi nasıl öğreneceksiniz? Kendi kalıplarınızı, otomatikleşmiş tavırlarınızı, yargılayıcı yaklaşımınızı nasıl fark edeceksiniz? Pozdan çıkmak ya da pozda kalmak çatalına geldiğinizde, yol ayrımında hangi sesin zihnin kalıbı, hangi sesin bedenin sağlığını koruma çağrısı olduğunu anlayacak duyarlılığı nasıl geliştireceksiniz? Mat’ın üzerindeki uygulamanızda yogayı, duyarlılığı, dinlemeyi yaşamaya başladığınızda, yogayı her ana, şu ana taşımak, aynı tavrı, yaklaşımı yaşamda devam ettirmek mümkün. Tepkisellik, gerginlik ve duyarsızlık gibi davranış kalıplarımız yogayla yavaş yavaş erimeye, çözülmeye başlıyor. Tabi ki gönülden izin verir ve şu anda kalabilirsek.

Kotum yavaşlıkla kururken çayımı yudumluyorum, dışarıda kesilmeyen yağmur sesine ekleniyor fondaki “Only Molly Knows”. Bu havanın müziği Travis bence.. Yazın ortasında bu tatlı serinliğin de bir etkisi var hepimize, şifasını alıp, zorluklarını dışarıda bırakamıyoruz elbet. Hayır deyip dirensek ne olacak? Yağmur, aynı güçte yağmaya devam edecek, biz de direncimizin yarattığı sıkışmış kaslar, daralmış nefes, ve aksi tepkilerle kalacağız. Evet dersek ne olacak? İçindeki şifayı, doğaya olan dokunuşunu, olumlu etkilerini göreceğiz, ve aynı anda sıkışan trafiği, sırılsıklam pantolonumuzu ve zorlaşan şehir koşullarını yaşayacağız, kaçınılmaz olanı, daha sakin bir nefesle, daha açık bir gönülle. Yağmuru ikiye bölüp, yarısına evet, yarısına hayır diyemeyeceğimize göre, toptan evet demek, ve yağmurun gücüne katılmak en iyisi gibi.. Savaşıp kendi gücümüzden kaybetmek yerine, daha büyük güce katılıp, onunla büyümek.

Güç sizinle olsun :)
Deniz

resim: René Magritte / La Magie Noire

1 yorum:

  1. "yağmur"lu yazıların benim için daha da anlamlı:)))Yazdıklarının her kelimesi bu kez beni yakaladı... Hani bazen 'şu bölüm' 'bu bölüm' diyordum ya bu kez öyle olmadı... Bir süredir düşündüklerimi yazıya döküvermişsin. yüreğine sağlık ... bak yine bana yol gösterici oldun küçük prenses.

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails