3 Mayıs 2010 Pazartesi

Return


Yarı sersem bir kafa, huzursuz bir mide, derin bir susuzluk; jetlag. Pek keyifli, bol düşünceli, aşırı yürüyüşlü seyahatin dönüşü uzun ve meşakkatli bir bavul boşaltma ve ortalığı toparlama girişiminden sonra oturma odamız hala çeşit çeşit torbalar, yığınlar ve hafif bir karışıklıkla çevrili. Gece, tavşan uykusu kıvamındaki uykum, geri dönüşün kaygılı düşleri ve kimi zaman kabuslarıyla yoğrulurken, uyandığım aralarda nerede uyandığımı anlama çabası içindeyim. Özlediğim yatağım ve odamı tanımam biraz zaman alıyor bu karışık gecede.. tatlı bir bulantı ve ürperti duygusuyla uyanıyorum. Önümde kocaman bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl. Gidişler ve dönüşlerin yarattığı o kitapsı yeniden başlama hissine katılmış bir his var sürekli kımıldayan, sanki bir kitap aralığı sokup rafa bıraktığım rutinime, tam da bıraktığım yerden geri dönüş. Belki yeni kararlar ve yeni kararsızlıklarla, 10 gün adam gibi yoga yapamamanın katılaşmış bedeniyle, sert ve hızlı adımlarla yürümenin darbe etkisi sonucu hafiften sızlayan dizimle, ve içini doldurup kendisine yeniden hayat vermemi bekleyen buzdolabıyla..

Gidişler ve dönüşler, hele de mesafe uzaksa, hep bir kopuş ve yeniden bağlanış etkisi getiriyor. Mesela bu 10 gün, her günümü Altan’la geçirdikten sonra, bu sabah işe uğurlarken oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi hissettim; ne çabuk alışmışım o özlediğim yanyanalığa, oyun ve yol arkadaşlığına. Ve giderken, ardımda bıraktığım gereğinden yoğun – ve benim kendime yüklediğim aşırı yüklerle anlamsızca daha da yoğunlaşmış- tempomdan kopuşum ardından, içine geri düşecek olmanın yarattığı hafif mide çalkantısına eklenen “ama yeni kararlar verdim, önceliklerimi belirleyip zamanımı iyi planlayacağım!” düşüncesi var. Uzaktayken karar vermek, bırakmak, yeni fikir ve yaklaşımlara açılmak hep daha kolaydır ya. Evime, bedenime, hayat şeklime, işimle ilgili detaylara dair onlarca değişiklik isteği ve bazı değişim kararları dökülüverdi seyahat ve bol meditasyonlu, muhteşem eğitim sırasında. Tabi ki, her ne alanda olursa olsun, herhangi bir yoga hocalık eğitimine katılmanın getirdiği çözülme, derinleşme, kendini başka bir kulakla dinleme, yakınlaşma ve empati kurma sürecinin de etkisi var. Başka bir iklimin, başka tatlarına kapılma, rutin hayatımın dışında bir tempo ve hızda yaşama, ve evet uzun zamandan sonra kocamla bu kadar yanyana vakit geçirebilmemin de dokunuşu var tabi ki bu hatırı sayılır değişim hissinin ardında.

Hafifleme teması çok yüzeyde bu defa, daha hafif yaşama; zihnen, bedenen, hatta duygusal seviyede. Nasıl daha az “tutarım”, “tutunurum”, “sahiplenirim”, “özdeşleşirim”..? Nasıl daha çok serbest bırakabilirim, herkesi, herşeyi, kalıplarımı, inançlarımı, kendi kurduğum ve emek verdiğim herşeyi, yakınlarımı, öğrencilerimi, derslerimi..? Nasıl daha az özdeşleşirim yaptıklarımla, geçmişimle, his ve düşüncelerimle? Meditasyon. Daha düzenli.

Bulantı hissi gitmiyor, belki kahvaltılık birşeyler bulmazsam da gitmeyecek. Ajandamı elime alıp “yapılacaklar listesi”ni yazmaya başladığımda mı başladı, yoksa bugün yapılacak bir ödemeyi denkleştirme kaygısını hissettiğimde mi ilk, bilmiyorum. Sadece kimi zaman bir illüzyon gibi gelen yaşam oyunu içinde, girdaba hislerimle kapılmaya başladığımı hissettiğim anlar içimde birşeyin kasıldığını hissediyorum. Korkmaya gerek olmadığını bildiğim halde korktuğum, endişelenmeye gerek olmadığını bildiğim halde endişelendiğim bu anlarda, “bilme”nin zihnimden bedenime inmesini ümit ediyorum içten içe. Bir hocamızın söylediği gibi, bir ömür boyu ayakkabımızda taşıdığımız, o hep rahatsızlık veren kum tanesinin ayakkabımdan çıkacağı günün özlemi içindeyim belki. Uyanmanın, ve anlamanın peşindeyim, elimde değil..

İstanbul’un gürültü patırtısı içinde kendi sakinliğimi korumaya niyet ederek, ve bir an önce midemi sakinleştirecek birşeyler yiyerek güne, haftaya başlıyorum. Kitap aralığını olduğu yerden çıkarıp sayfalara dalarken, “may the force be with me” diyorum, kaçınılmaz bir şekilde..! May the balance, stilness, awareness be with me..

Bıraktığın yerden yeniden başlarken, hiç bir zaman aynı olmayacağını bilmenin yarı meraklı, yarı buruk hissiyle..
Deniz

resim: Rene Magritte

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails