5 Mayıs 2010 Çarşamba

hips . organizing . flowering ..?


"Hips!" diye bir ses geliyor arkalardan, Nicole bir isteğiniz var mı diye ilk sorduğunda. Muhteşem akan dersin ardından evde yoğun duygular, konuşmalarla dolu bir akşam uyanıyor önümde. Çözülmeyi, anlaşılmayı, karar verilip adım atılmayı bekleyen konular, yoğun paylaşımlar, derin hisler. Gece biraz uykusuz geçiyor, Altan’da kuru bir öksürük, mevsimsel ve seyahat sonrası adaptasyon sürecinden olsa gerek, bir türlü uyku tutturamayıp kalkıyor, yeni aldığı kutu oyunlarını düzenliyor. Ben de kulağımda Erich, baş ağrımı gevşetecek, zihnime yığılan onlarca düşüncenin akış hızında bir yavaşlığı, yumuşamayı davet edecek kas gevşetme, parmak basıncı ve daha nice yönteme girişiyor, yatakta şekilden şekile giriyorum. Uykuya dalarken dinlediğim cümleyi hatırlayareak uyanıyorum sabah; uykuya daldığım anı bilmenin garip hissiyle.. Yataktan kalkar kalkmaz ben de “Hips!” diyorum, ve sıcak duşun ardından kas&eklem jeline bulanıyorum. Gün başlar başlamaz yeniden üşüşen sorular, senaryolar ve planlarla başbaşayım; aile, sağlık, para, okunacaklar, yazılacaklar, yapılacaklar, alınacaklar, ödenecekler ve daha neler neler..!

Annem ve babamı görüyorum kısacık, akşamlarımın ve Cumartesi-Pazarlarımın doluluğuna karşın haftaiçi sabah erken yakalama fırsatım oluyor babamı kimi zaman. Ardından annemden iki kutu yemek yardımı alıp (şükürler olsun!!!) bir iki mutfak alışverişi yapıp eve dönüyorum. Amerika dönüşü benim standartlarıma göre hala herşey heryerde, dolapların içinde kıyafetler üstüste, ve hala yığınla çamaşır var. Oldukça uzamış saçlarımın bir kısmından kurtulup, uzundur yapıştığım küt uçları incelttirmek fiziksel bir hafiflik sağlasa da, dolap içlerindeki hafifliğin yerini dolduramıyor. Dolayısıyla aylık düzenleme ve yerleştirme meditasyonum başlıyor; pamuklular, yünlüler, turuncular, siyahlar, morlar, lacivertler, t-shirtler, askılılar, kışlıklar, yazlıklar... gözlerim, ellerim, bedenim tıkır tıkır çalışırken zihnim son derece sakin; en büyük kaygım t-shirtleri eşit genişlikte katlamak ve renklerine göre sınıflandırmak mesela! Ne yarına yapılacak ödemeyi düşünüyorum, ne ajandamdaki yapılacaklar listesini, ne de kalbimi sıkıştıran bir meseleyi.. Her işime yardım eden minik basamağımı oradan oraya taşıyorum, kazaklar çıkıyor, elbiseler iniyor, Altan’ın dolabını tepeden tırnağa elden geçirip (bence?!) ayıklanıp verilecekleri bir yana ayırıyorum, üzerine bir not bırakıyorum. İşim bittiğinde bir nebze hafiflik geliyor üzerime. Sanki dolaplar düzenlendikçe, aynı renkler biraraya yerleştikçe, ihtiyaç duyulmayanlar verildikçe, raflarda yer açıldıkça zihnim de sakinleşiyor.

Jetlag uzantılı öğle üzeri bastıran uyku ihtiyacını saymazsak, artık ajanda, telefon ve bilgisayarın önüne geçip bekleyen işleri toparlamak için içim rahat, zihnim ve bedenim hazır. Ve ardından stüdyonun yolunu tutup Nicole’le 3. akşama hazırlanacağım; yine güzel insanlar dolduracak içeriyi, onların varlığıyla onurlanacak, aydınlanacak salon. Her birini ayrı ayrı selamlayacağım kalbimle, varlıklarına ve varlığıma şükrederek..!

Bu akşam Nicole'ün bize nasıl bir ders hazırladığının pırpır merakına karışan tatlı sızılar ve planlar içinde, kalbime dolanıp kalmış bir parça kaygıyı da serbest bırakıyor, kendimce evrene teslim ediyorum. Zaten her ne oluyorsa oluyor.. Bana kalan kısım "olan"a dair tavrımı ve yönelimimi fark etmek, ve direnmeyi bırakıp olana "evet" demeyi öğrenmek..

Uzundur dokunmadığım Osho kartlarımı alıp bugün için bir tane çekiyorum; Flowering çıkıyor: “Spread your joy around for all to share.” Kartın renklerini, kraliçenin yüzündeki ifadeyi, tutup tutmayacağını düşünmeksizin etrafına saçtığı tohumları izliyorum; kartın hissini içime çekiyorum ve uyanan duyguya izin veriyorum;
Gülümsüyorum..

Deniz

resim. Henri Matisse

1 yorum:

Related Posts with Thumbnails