4 Mart 2010 Perşembe

Slow down..

Cebimdeki hazır bozuk paraları şıkırdatarak indiğim merdivenlerden sonra karşıma çıkan tıkalı trafik, taksiye atlayıp 3 dakikada evde olma planlarımı bozunca, derin bir nefes alıp son bir gayretle yürümeye başladım. Saymakla bitmez faktörler sonucu artık kıpırdayacak halim kalmadığından, bedenimdeki son efor zerreciklerini son derece yavaş bir tempo ve derin nefeslerle adımlara dökebiliyordum.. Netice, stüdyodan eve yaptığım en uzun süren yürüyüş oldu; bu sırada Altan’ı arayıp guruldayan mideme destek sofra ricasını iletip, babamla ve annemle konuşup mızırdanarak ne kadar yorgun olduğumu anlatıp, biraz şarkı mırıldanarak etrafı seryedip hayal bile kuracak vaktim oldu. Büyük örneklerde, hedefi bırakıp sürecin tadını çıkarmaya dair ahkam kesen bir insan olarak, yumuşak bir akşam yürüyüşüne dönüşebilecek bu mesafeyi, 4-5 dakikalık tasarruf için her gün koşar adım, silercesine, “bir an önce bitsin diye” yürüdüğümü farkettim. Yorgunluğumu dahi hafifleten yavaş yürüyüşün sonunda, eve varıp karnımı doyurup kadehimi doldurduğumda, evde de aynı yavaşlığa devam ettim. Across the Universe izlerken çoğu şarkıyı mırıldanarak, kadehteki şarabı minik yudumlara bölerek, her hareketimi bilinçli bir yavaşlık ve keyfe indirgeyerek geçirdiğim akşamın sonunda, her bir hücrem uykuya hazır halde yorganın altına süzüldüğümde, uykuya geçmem için 8 mi yoksa 10 saniye mi geçti bilmiyorum. Ama bedenim dinlenmiş, eklemlerim rahatlamış uyandığımda, bedenimde herşey yerli yerindeydi.

Kundera’nın “Yavaşlık”ını hatırlayarak geçti sabah; doğal uyanan yavaş bir tempo ancak iyi hisler ve anılar sonucunda geliyor, hızlı bir tempo ise unutmak, silmek, kaçmak istediğimizde oluşuyordu. Kendi deneyimimden de bildiğim, bilinçli yavaşlığın kimi zaman eylemin içinde yaşamı “dinleyecek” boşluğu yarattığı; ancak yavaşladığımızda duyabildiğimiz sesler, fark edebildiğimiz ince bedensel hisler, yüzeye çıkabilen duygu ve düşünceler, yeni fikir ve yollar var. Hıza kaptırınca, o anki kısa ve uzun süreli hedeflere odaklanıp, suyun yüzeyinde kayarak ilerliyoruz; oysa yavaşlamaya izin verince algılar dört bir yana yayılıyor ve suyun derinliğini görmeye, kokusunu almaya, seslerini duymaya başlıyoruz. Aşırı kaptırınca hıza, gittikçe otomatikleşip, ciddileşip, tekdüze olan yaşamı, biraz frene basarak ve küçük parantezler açarak zenginleştirmek mümkün. Günlük, sıradan hareket ve eylemlerinizde bir parça yavaşlığa yer açıp, yavaşlığın içinde aynı eylem için farklı yollar deneyip, hatta daha da ileri gidip, gün içinde 1-2 dakikalık paketler halinde, sadece durup, dinlemeye, izlemeye, koklamaya ve hissetmeye izin verseniz neler olurdu acaba..?

Ustalar gidince, son dakikayı beklemeden çıkıp, elime bir külah dondurma alıp, sallana sallana stüdyoya yürüyeceğim. İçimden yolun hangi yanından yürümek gelirse o yandan.. Ya belki başka bir planı vardır yaşamın benim için bugün.. Kim bilir?

Yaşamanın, nefes alıp vermenin, hayatta olmanın aşkına; yavaşlamaya, dinlenmeye ve dinlemeye biraz alan açın bugün!

Sevgiyle
Deniz

1 yorum:

  1. Yazdım ufak bişeyler derken bunları mı kastetmiştin Deniz'cim :)
    Ne iyi ettin, özlemişim..

    Sevgiler

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails