1 Ekim 2009 Perşembe

günaydın!


Çadırların arasında bir düzlükte oturmuş, bir yandan orada ne aradığımı, aslında İstanbul’da yaşadığımı, bir evim olduğunu düşünüp bir yandan da kuvvetli bir inançla bir savaşçıyı beklerken gözlerim açılıyor. Daha alarm çalmamış, Altan uykuda. Şaşırtıcı bir dinlenmişlik var üzerimde. Erken uyanmanın ve bu müthiş ayıklığın tadını çıkarıyor, alarma kadar nevresimi hışırdatarak biraz o yana biraz bu yana dönüyorum. Rüyamdaki bekleme hissi hala üzerimde, o gelecek ve rahata ereceğiz sanki. Ve alarm çalmaya başlıyor, zıplayıp kalkıyorum perdeleri sıyırıp gün ışığını buyur ediyorum. Günaydın! Altan şaşkın. Bende bir kıpır kıpırlık, yerimde duramıyorum, yarı dansederek yarı zıplayarak odayı toplayıp üzerimi giyinip, allığımı dahi sürüp müslileri hazırlamaya iniyorum. Marketlere yeni giren keçi sütünü denemek üzere müsli, bal ve muz dilimlerini hazırlıyorum. Ne şenlikli bir sabah!

Dünkü inziva ve sonrasında ufak işleri hallettikten sonra aileyle uzun yemek çok iyi gelmiş bana; bekledikçe biriken gerginlik boşalmış, aile sohbetleri tıkalı boğazımı yumuşatmış, uygun fiyatlı ama neşeli bir tınısı olan Şili menşeili Sauvignon Blanc ağzımın tadını yerine getirmiş, Altan’a yaslanmak, babama sarılmak, anneme sokulmak, Canset’le sadece bizim anladığımız espriler yapmak, kuzen Eda’yla çocukluk anılarına dokunmak, ve ardından evde Superman izlerken uyuklamak beni lokum gibi yapmış. İyi ki ara vermişim bir gün, iyi ki dinlenmişim. Her zamanki eğilimim olan kendimden aşırı beklenti hali süzülüp giderken, beni tatsızlaştıran bitkinlik de kapıyı çekip çıkıvermiş. Bu sabah yenilenmiş ve aydınlık gözlerle baktım dünyaya. Yere basan ayak tabanlarıma, saçlarımı tarayan ellerime, bala bulanan ağzıma ve bu yaşamda olduğuma şükrederek. Dün beni içten kıskıvrak tutan suçluluk ve yorgunluk erimiş, bugün el değmemiş fikirler, cesaret ve aşkla doluyum! Dünden bugüne değişen bu hal, kadınların 11 ay noktasını da düşündürmüyor değil!

Bugün çok iş var; marangozla, demirciyle, duvarcıyla, parkeciyle 9.30’da başlayıp ucu açık uzanan upuzun ve hareketli bir gün beni bekliyor. Hayatımın ilk ve dolayısıyla en büyük girişimi için kolları sıvadım, harika ortaklarım, hayallerimiz ve potansiyellerimiz var. Tabi her şey bir mekanla uğraşarak başlıyor. Mayıs sonunda bizim evin tadilat işleri bittiğinde Altan’a dönüp şöyle demiştim; “ Bir daha 10 yıl benden tadilat çıkmaz, çivi bile çaktırmam, bitmiştir!”, ve bundan tam 4 ay sonra, yeniden kırım-yıkım, molozlar ve ytonglar arasındayım. Büyük konuşmaya hiç gerek yok bu dünyada, bir an sonra ne yapacağımızı, neye evet diyeceğimizi, eğilim ve isteklerimizin ne yönde değişeceğini hiç mi hiç bilmiyoruz. Ve de tam bu bilmemek hali yaşamı bu kadar vazgeçilmez kılıyor..

Bundan birkaç sene önce “Well at Work, Well at Life” isimli bir eğitim almıştım, orada eğitmen Sabine bize Stress’in iki tipi olan Distress ve Eustress’ten bahsetmişti. Distress, bizim bildiğimiz tanımla Stress’in ta kendisi, yani duygusal ve fiziksel etkiler karşısında uygun tepkileri vermeyi başaramadığımızda oluşan alarm ve adrenaline salgısı ile kısa süreli dirençler yaratan, aşırı bitkinlik haline, ve hatta fiziksel sorunlara yol açan gerginlik. Ancak Eustress’i ilk defa bu eğitimde duymuştum. Eustress ise stressin olumu bir formu; çoğunlukla kişinin yaşamında arzuladığı ve hedeflediği olay ve durumlarla bağlantılı olarak, kuvvet ve işlevi artırıcı yönde zorlayıcı işler yapma sürecinde ortaya çıkan olumlu bir stress. Her ne kadar fiziksel olarak beden distress ve eustress arasındaki farkı algılayamasa da, zihin iki stress’i birbirinden çok net ayırıyor. Eustress kişiyi daha ileri götürmek için müthiş bir mekanizma, kaldırabileceği yük eşiğini artıran, bedeni ayakta tutan. Ama her ikisi de birikerek artan(kümülatif) özellikte olduğu için, sürecin duygusal kalitesi çok farklı da olsa, bedenin etkilenişi birikmiş gerginlik şeklinde oluyor. Dolayısıyla hedefiniz sizi coşku ve hevesle de doldursa, durup dinlenmeye, nefes almaya, ve sinir sisteminin rahatlamasına alan vermek şart.

Önümdeki uzun güne iki büyük kaşık petekli bal, güne hazır bir beden, çantamda akşam gireceğim yoga dersi için atlet ve taytım ve fonda U2’dan “Mysterious Ways”le başlıyorum. Sanırım rüyamda beklediğim savaşçı geldi!

Harika bir gün sizin olsun, eustressiniz bol olsun! (aman arada dinlenin..!)
Sevgiyle, Deniz

(fotograf: Hususi Muessese, Gokhan & Serkan)

2 yorum:

  1. Güne yazını okuyarak başlamak çok iyi geldi.. NAMASTE :))

    @: Resim süper!

    YanıtlaSil
  2. sağol Efsun'cum, sana da NAMASTE..:)
    ilk fırsatta görüşmek dileğiyle!

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails