12 Eylül 2010 Pazar

bırak


Düşünce ve duygu ayağında yoğunluk dolu bir sürecin son kavşağı olduğuna inanmak istediğim soru işaretleri ve değişken hislerle dolu yağmurlu bir Pazar. Şehir, soğuk gibi görünen basık ve puslu bir örtüye bürünmüş. Haftalardır gözümün değdiği heryerde asılı duran propaganda ilanlarının boşa düştüğü sabahtayım. Son bir haftanın duygusal çözülmelerine ayak uyduran bedenim erken başlayan periyodumla karnımın ortasına bir yumruk yerleştirirken, 11 Eylül ve 12 Eylül gibi iki ağır travmalı tarihin tortusunu üst üste bindiren takvimin üzerine inceden damlamaya başladı yağmur. Gözlerimi açtığım anda aldığım vefat haberiyle çerçevesi çizilen gün, yıldırım ve gökgürültüleri arasında kocaman bir gölge gibi değdiği her yerin ışığını emiyor. Ölüm hayatın en sorgusuz gerçeği. Bu gerçeği içeri alıp, varlığın ve yokluğun bilinciyle şu anı yaşamak, şu anda olmak ve anın hakkını vermek tek yolum; bilerek, hissederek, içime çekerek.

Tatilleri gözüm kapalı bir kaçışa çevirme isteğime karşı, hayat bana o an ihtiyacım olan çözülmeyi veriyor. Bazen çok art arda gelse de bu kendimle ve yaşamla karşılaşma anları, kendimle kalmaya vaktim olması hazmetmeyi ve gevşeyip izlemeyi kolaylaştırıyor. Yakınımda gördükçe beni öfkelendiren iradesizliğin başka bir boyutta kendi iradesizliğimin bir yansıması, ülkeme hakim olan ve gördükçe midemi bulandıran ayrımcılığın kendi saklı ayrımcılığımın karşıt bir yansıması, insanlarda eleştirip durduğum hırsın farklı ölçek ve yönelimdeki kendi hırsımın bir yansıması olduğunu yakından izlememi ve tanık olduğum gerçeğe, gölgeye dayanabilmemi, tüm bunların bendeki varlığına şefkatle yaklaşabilmemi sağlıyor. Kendimle kalmaya vakit ayırabildiğimde meditasyon hali daha kolay erişilebilir oluyor. Sakinlik ve sessizlik içinde kalıp, bir bebeğe bakar gibi şefkatle bakabilmek, “bu bende nasıl olabilir?” öfkesine, utancına veya üzüntüsüne, yani kendime yönelik yıkıcı ikincil düşünceler ve buradan doğacak yıkıcı duygulara kapılma olasılığını azaltıyor. Sistemin nasıl işlediğini anlama patikasına hiç girmiyorum, yani bendeki bastırılmış iradesizlik mi çevremdeki insanlarda düşük iradeyi ortaya çıkaracak aksi yöndeki enerjiyi sağlıyor, yoksa bendeki bastırılmış iradesizlik yüzünden mi ben iradesizliği görmeye daha yatkın ve bundan etkilenir oluyorum, yoksa kavranamaz bir bilinç dokunuşuyla bir çok iradesizlik örneğini bir mıknatıs gibi, kendimi anlamak ve şifalandırmaya uyanmak için ben mi kendime çekiyorum..? Hangisi veya hangileri olduğu veya bunun dibindeki müthiş sistemi çözüp cevabı verme ego tuzağına kapılırsam bunun sonu yok; buna kafa yormanın, bu konuda yazılmış onlarca kitabı hatim etmenin, veya aralarına yeni bir kitap eklemenin faydası yok. Faydası olan, kendimi görmek, gördüğümle kalmak. Herşeyde varolan sonsuz sevgiyi, her bir hücremde varolan sonsuz bilinci davet etmek ve sadece sevmek. Yogayı, dokunmayı, yemek yapmayı, yürümeyi, koklamayı, dans etmeyi, her eylemi sevgiye adamak, sevginin uyanması ve herşeyi sarmalaması için duvarları, katılaşmış kuralları, dirençleri ve kalıpları bırakmak. Gevşemek, bir sahil gibi, açılıp, sakinlikle yayılmak ve sevginin dalga dalga beni kavrayıp yıkamasına izin vermek...

Günün ve haftanın beni yoran kederli haberlerini, yaşadığım ülkenin geçirdiği buhran ve bölünmeyi, zihnen çözemediğim çatışmanın bedenime sirayetini ve karar süreçlerinin kimi zaman yarattığı suni gerginliği sımsıkı tuttuğum avuçlarımı aralayıp yavaş yavaş bırakıyorum. Tepkimi dürüstçe, insanca, samimiyetle ortaya koyup, olay ve durumlara tutunmayı bırakıyorum. Kimi zaman bir durum ya da olaya sımsıkı tutunmaya devam etmek, elektrik geçen bir teli inatla tutmaya benziyor. Sürekli olarak dikkati belli durumlara takılı bırakmak, zihni kaldıramayacağı bir yüke maruz bırakıp allak bullak ediyor. Art arda gelip çarpsa, canımızı acıtsa, içimizi burksa da, tutunmaya ve takılmaya değil, elimizden geleni yapıp, gerisini yaşama bırakmaya yönelmek, beden için de zihin için de en sağlıklısı.. Aynı şey farkına vardığımız ve uyandığımız gerçekler için de geçerli. Bir uyanış, bir silkinme anında zaten bilinç, varlık dönüşüyor; uyanışın ve farkedilenin üzerinde kalıp, bununla bir üstünlük tatmini yaşamak, bundan gurur duymak ya da farkındalığa neden olan olayın posasına sımsıkı sarılmak, vesile olana tutunup kalmak: Her iki tavır da yeniden sınırlayıcı kalıplar örmeye, gölgeyi büyütmeye ve bütünlük halini dağıtmaya başlıyor.

Ne olanın tortusunu sakla avuçlarında, ne de tutunmaya çalış bir kayaya; arala parmaklarını, aç kollarını, nehrin akışına bırak varlığını...
Ne öğrendiğinle övünüp gururlan, ne de tutunup kal yakaladığın bilgiye; farkındalık ayrılık değil, bütünlük getirir çünkü, ve her an yeniden, yeniye uyanacak açıklığı...

Sevgiye, sevgiyle...
Deniz

3 yorum:

  1. Burkulup acilmak, gerilip gevsemek, birakmak, hep birakmak... paylastigin icin icini, tesekkurler canimcim :)
    Damla

    YanıtlaSil
  2. Sessiz ama büyük bir ilgiyle takip ediyorum seni..

    Sevgiler.
    Gülin
    (Eskiden Lafem'den)

    YanıtlaSil
  3. Bazen açıp yeniden yeniden okuyorum yazıları..
    Hep çok sevgiyle..
    Işıl

    YanıtlaSil

Related Posts with Thumbnails